23 Şubat 2012 Perşembe


Saat 9’u çoktan geçmişti. O ise kaçıncı sigarayı içtiğini bile hatırlamıyordu. Küllüğünü birkaç kez dökmüştü. Yatağından kalkıp penceresinin kenarına, kalorifer peteğinin yanına geçti. Burası hem sıcak hem de güzeldi onun için. Kahvesine uzandı ve bir de sigara paketine. Kahvesinden bir yudum alırken bir sigara daha çıkardı paketten. Gözleri boş boş dışarıyı izliyordu. Ruhu ise nerelerde kim bilir. Sanki tekrar umutsuzluğa kapılıyordu.

Özlem öyle bir duyguydu ki onun için, sanki bildiği tek şeydi. Yalnızca özlemek uğruna yaşıyordu ona kalsa. Sigarasından derin bir nefes çekti ve dışarıyı izlemeye devam etti. Karanlık bir gece vardı. Siyah bir gökyüzü ve onu taçlandırırcasına süslü yıldızlar.. Siyahın matemine ne denli yakışmıştı parlak yıldızlar. Gökyüzünde şenlik vardı adeta. Bir de onun kalbinde hüzün. Bir insan doğayla bu kadar zıt nasıl olabilirdi ki?

Gözlerindeki tüm parıltı hüzne gömülmüştü. Gözlerini kapattı ve bir nefes daha aldı sigarasından. En azından bu sefer sevinebileceği bir şey vardı. Güneş ışıkları vücuduna işkence edemeyeceklerdi. Özlemini vücudunda kalıcı kılamayacaklardı. Güneşten ne zamandır bu kadar çekiniyordu? Ne zamandır korkar olmuştu özlemekten? Yıldızlara baktı bir cevap ararcasına. Gördüğü tek şey ise bütün o matemine rağmen şek şakrak dans eden sarhoş ışıklardı! Kızdı onlara. O bu kadar yalnız hissederken oradakiler ne diye eğleniyordu?

Kahvesinden bir yudum daha aldı. Sakinleşmek istiyordu hatta mümkünse uyumak. Uyuyamazdı hala bir umudu vardı sevdiğini görmek için. Yıllar yılı vazgeçemediği şarkısını açtı ve kendini onun ritmine bıraktı. Müziğin ritimleri arasında sanki hafif bir bahar esintisinde hareket eden yaprak gibi hissediyordu. Taze ve canlı . Her ne kadar vücudundaki tüm hücreler aksini söylese de…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder