21 Şubat 2012 Salı


Ne ara uyuduğunu dahi hatırlamadan gözlerini açtı yatağında. Belli uyuyalı çok olmamış ve istemsiz uyumuş. Yanan sigarasının son dumanları tütüyordu, çayı hala bitmemiş halde pencerenin kenarında. Çayına uzanıp yere koydu. Penceresinden gelen ışığı kapatmak için yapılmış siyah kumaş parçasını kaldırmaya cesaret edemedi. Kaçıncı günüydü bu özlemin ? Vücuduna değen güneş ışıkları canını acıtmıyor muydu? Her biri damgalarcasına tenine günleri, saatleri, dakikaları işliyordu adeta. O ise damgalamaya çalışılan bir kısraktan ziyade, aldığı damgalardan artık tükenmiş yaşlı bir at gibiydi. Hala damgalanmak istemiyor, hala kalbi sızlıyor fakat elinden hiçbir şey gelmiyor.

Bir sigara daha yaktı. Elindeki çakmağı da o almıştı değil mi? Bu durum onun için daha da zordu. Ortada bir terk edilme yoktu. Sevdiğini her geçen an özlüyordu. Ondan haber alamıyor ve bu içini adeta asit gibi eritiyordu. Ne kadar dayanabilecekti?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder